Shipping and discount codes are added at checkout
Serkant Hekimci 2017 serkanthekimci@gmail.com
Atlas Dergisi, Mart 2015 Sayısından
Şintoizm ve ZenBudizmi
Davul ve insan sesleri arttıkça sokak aralarından gelen kalabalığı görmeye başlıyorum. Uzun bir yolculuk sonunda, bir ekim ayı sabahı ulaştığım Japonya’dailk dikkatimi çeken sakinlik ve düzen olduğu için,Okayama Bölgesi’nde yer alan küçük Tamaşima şehrinde omuzlarının üzerinde tahtırevanı andıran bir yapı taşıyan gençlerle karşılaşmak beni şaşırtıyor. Sokaklarda toplanan halkın da davul, zil ve çanlarla gençlere destek verdiğine şahit oluyorum. Hatta bazı hanelerden gençlere Japonların geleneksel içkisi sake ikram ediliyor.
Sonradan öğrendiğime göre, Japonya’nın etnikdiniŞintoizm’in takipçisi olan bu gençler, sonbaharı karşılamak için düzenlenenMatsuri Festivali’nde bir araya gelmişti. “Happi” adı verilen vepamuklu kumaştan yapılan bir çeşit kimono olan lacivert-beyaz geleneksel kıyafetlere bürünmüş 50 kişilik Tamaşima’lı genç grup, neredeyse 600 kilo gelen ve üzerinde birtakım dini objeler bulunan bir tahtırevan taşıyordu. Okayama Bölgesi’nde “senzairaku” olarak adlandırılan ve içinde kutsal ruhların bulunduğuna inandıklarıbu tahtırevanıbirkaç saat süreyle sokaklardagezdirdikten sonra tepedeki ‘’kami evi’’ anlamına gelen Jinja ismindeki mabede çıkardılar.
Ülkenin farklı noktalarında bulunan binlerce Şinto mabedi için farklı tarihlerde,amaözellikle mevsim geçişlerinde gerçekleştirilenMatsuri Festivali’ndeamaç,hasat döneminin yaklaşmasıyla birlikte Şinto tanrılarına tapınarak onlardan yardım istemek.
Japonya’daki ilk günümde karşılaştığım bu etkinlik beni derinden etkilemişti.Çevremde Şintoizm’le ilgilenen insanlarla konuşmaya ve bilgi toplamaya başladım. Zen Budizmi’yle birlikte Japonya’daki en yaygın inanç sistemlerinden biri olan ve geçmişi İÖ 7. yüzyıla kadar uzanan Şintoizm’in Japoncadaki karşılığının“Tanrıların Yolu” olduğunu öğrendim.
Şintoizm’in bir kurucusu ya da öğretilerinin dayandığı kutsal kitabı yok. Temeli daha çok “kami”adı verilen tanrılar ile insanlar arasındaki ilişkiyi kapsıyor. Anlatılanlara bakılırsa, sekiz milyon kadar kamibulunuyor. Bu nedendendir ki Şintoizm “milyonlarca tanrılı din” olarak anılıyor. İnanışa göre kamiler üstün güçlere sahipler ve bütün tabii yasaları yönetiyorlar. Doğmamış kimselerin olduğu gibi yaşarken toplumda saygın bir konum sahibi olan ölmüşlerin de kami olduklarına inanılıyor. Ruhları tanrılaşan ve yaşayan insanların arasına karışankamiler, onların hayatlarına etki ediyorlar. Bir insanın kamilerle olan ilişkisi, kamiyi insanın lehinde veya aleyhinde davranmaya yönlendirebiliyor.
İnsanlar, ritüeller aracılığıyla kamileri tatmin etmeye çalışıyorlar. Kamilerin anılara ve özellikle mezarlarına sahip çıkan topluluklara bereket, çıkmayanlaraysa felaket yağdırdıklarına inanılıyor. Bu yüzden Japonlar atalarına güçlü bir bağ ile bağlılar. En önemli kami, Japonya’nın milli ilahı olan güneş tanrısı Amaterasu. Öyle ki, Japon imparatorlarının soyunun dahi ondan geldiğine inanılıyor.
Şintoizm’e, yazılı metinlerde İS 6. yüzyıla kadar rastlanmazken bu tarihten sonrasında görülme sebebi, Kore ve Çin etkisiyle Japonya'da ağırlığıhissedilmeye başlanan Budizm ile fark oluşturma isteği. Japonlar, Budacılık terimine karşı Şintoizm kelimesini kullanmaya başlamışlar.
Kendisi de Şintoist olan ve Okayama şehri sınırları içindeki Şinto festivalleriyle ilgili kitaplar yazan KeikoMaruyama, Japon İmparatoru Meiji’nin1868 ve 1912 yılları arasındaki45 yıllık saltanatını kapsayan Meiji Dönemi’nde Şintoizm’in devletin tek resmî dini haline getirildiğini anlattı. Japonya’nın 1945’te İkinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkmasına kadarki döneme kadar da toplumu birleştiren, halkı Japon imparatorunun nüfuzu altında toplayan bir unsurdu.
Ancak bunun sonucunda Japonya’da artan koyu milliyetçiliğin özellikle İkinci Dünya Savaşı’nda Japonların savaşçı güdülerini tahrik ettiği gerekçesiyle Amerika Birleşik Devletleri’nindayatması doğrultusundasavaş sonrası resmi din statüsünden çıkarılmış.Üstelikizlenen politikayla Zen Budizmi karşında özellikle güç kaybetmesi istenmiş.
Japonya’daki iki inanç ve Batı’nın yaklaşımı, din konusu hakkında daha da meraklanmama neden oldu.Bu esnada KeikoMaruyama’dan,Tamaşima’da yer alanbir başka mabet için gerçekleşecek başka bir Şinto festivalinin haberini aldım.Bu defaki festival çok daha büyük, çok daha kalabalık olacaktı. Gece yarısı başlayan festival yaklaşık 24 saatsürecek ve Tamaşima’nın Otoşima Mahallesi’nden gençler, omuzlarında 600’er kiloluk 12 adet senzairakuyu birkaç saat sokaklarda taşıdıktan sonraana festival alanı olan Otoşima’dakiŞinto mabedi Toşima’da buluşacaklardı. Bu defa seyirci olarak da katılım gecenin bir yarısı olmasına rağmen oldukça fazlaydı ve festival ertesi gün sabahın ilk ışıklarına kadar sürdü.
Şinto dini ritüellerine festivaller üzerinden başlayan ilgim bir süre sonra çevrede sayıları Zen Budizmi tapınaklarına göre daha az olan Şinto mabetlerini ziyaretlerle sürdü. “Torii” adı verilen özel bir kapıdan girilen mabetlerde, bu kapıların mabedi dışardaki dünyadan soyutladığı düşünülüyor. Genellikle iki yuvarlak dikmenin üstündekenarları dışarı taşan dikdörtgen kesitli yatay bir kirişle bunun biraz altındaki ikinci bir kirişten oluşuyorlar. Büyük Şinto mabetlerinde birden fazla torii bulunuyor. Genelde kırmızı veya turuncu renkte olanlar mabede ana girişi simgelerken daha içeri kısımlarda kullanılan taştan yapılma toriilerse mabedin kalbine, yani esas ritüel alanına geldiğinizi belirtiyor.
Karşılaştığım en ilginç ve görsel anlamda beni en çok etkileyen torii, Hiroşima şehri yakınlarında bulunan Mayajima Adası’ndaki ItsukuşimaMabedi’ndeydi. Bu meşhurtorii 1875 yılında yapılmış ve yüksekliği 16 metre. Kapı, sular gelgit ile yükseldiğinde yüzüyormuş gibi görünürken alçaldığında yürüyerek ulaşılabilir hale geliyor.
Toriilerden sonra sizi,sağlı sollu aslan, köpek veya tilki heykelleriyle sembolize edilmiş mabedin bekçileri karşılıyor. Genellikle bu heykellerden birininağzı açık diğerininki kapalı oluyor.Nedeni, birinin doğumu öbürününse ölümü simgeliyor olması.
Mabede giriş kapısının hemen önündeki şimenava adı verilen bakır çıngıraklara bağlı halatı birkaç kez çekerek ve sonrasında ellerinizi çırparak bir anlamda kamilere geldiğinizi haber veriyorsunuz.
Şinto mabetleri cilasız, çivisiz,boyasız ve saçaklı yapılar.Yapımında genellikle servi ağaçlarının kullanıldığı bu mabetlerin her birininkendine özgü kamileri bulunduğuna ve mabette herhangi bir kami resmi ya da heykeli bulunmasa da, orada olduklarına inanılıyor. Mabetlerin içinde genellikle ibadet maksadıyla kamileresunulan yiyecekler, su vesake bulunuyor. Ziyaretçiler tütsü yakıp sessizce dualar okuyor.Mabet bahçelerinde“o-mikuji” denilen fal kâğıdı ve muskalar satılıyor. Yalnız bu muskaların açılmaması lazım, yoksa işe yaramayacağına inanılıyor. O-mikujiler okunduktan sonra adet olduğu üzere bahçedeki bambu ağaçlarına asılıyor.
İkinci Dünya Savaşı’ndaki yenilgi sonrası Şinto dininin ayrıcalıklı konumu ortadan kalkınca sadece Şinto dinine bağlı kalmış Japon sayısında oldukça azalma olmuş. Ülkede din örgütlerine üye Japon sayısı, ülke nüfusunun neredeyse iki katı, çünkü günümüzde Japonların çoğu Şinto dini ile Zen Budizmi’ni bir arada kabul ediyor.
Daha barışçıl yapısıyla bilinen Zen Budizmi’nin sadece Japonya’dan değil Batı dünyasından da takipçileri var. Okayama şehrinde ziyaret ettiğim Sogen-ji ve Tamaşimaşehri yakınlarında bulunan Toşo-ji manastırları,Okayama Bölgesi’ndeeğitim almak isteyenBatılı Zen takipçilerini de kabul ediyor.
Budizm, Japonya'da varlığını esas olarak İS 7. ve 8. yüzyıllarda göstermeye başlamış. Hem Kore’yle ilişkilerin artması hem de Çin kültürünün Japonya üzerindeki etkisinin daha fazla görülmesiyle Japonya'da hızlı bir şekilde yayılma imkânı bulmuş. Bunda Şintoizm'in resmi inanış sistemi bulunmayan diğer dinlere karşı oldukça hoşgörülü bir din olmasının da payı var.
Zen Budizmi,Japonya’da etkili olan en önemli Budizm ekolü. Diğer Budist okullardan aydınlanma amacıyla yapılan meditasyona verdiği önemle ayırt ediliyor. Zen okulunun en önemli tezi, Buda’nın öğretisinin sözle anlatılamayacağı vemeditasyon yoluyla elde edilmesi gerektiği. Zen, kutsal metinlere ve metafizik konularda konuşmalara bel bağlanmaması gerektiği iddiasında, çünkü bunlar uygulayıcıyı, kendi içinde Buda doğasını doğrudan sezgisel olarak kavramaya çalışmak yerine dışsal bir cevap arayışına yöneltiyor.
Zen uygulamalarının temelini “zazen” olarak anılan veoturarak yapılan meditasyon oluşturuyor. Uyanıklık ve yoğun bir farkındalık üzerine kurulu olan zazen, Japonya'da etkisini iki farklı ekol ile gösteriyor. Ziyaret ettiğim Toşo-jiManastırı Soto ekolünü takip ederken, Sogen-jiManastırı ise Rinzai ekolünden. Rinzai Zen'de zazen uygulaması yapan kişiler yüzlerini odanın merkezine ve birbirlerine yöneltirken, amaç daha çok nefes meditasyonu.Soto uygulayıcıları ise tam tersineduvara dönük oturarak meditasyon yapıyorlar.Esas aldıkları yöntem olan şikantaza meditasyonu,nesnesiz, içeriksiz bir meditasyon biçimi, sadece farkındalık yüksek bir şekilde oturmayı amaçlıyor.
Tarihsel perspektiften bakıldığında, kitlelere hitap etmesinden dolayı Soto Zen'i aşağılamak için sıklıkla "köylü Zeni" yakıştırması yapılırken, Rinzai ise samuray sınıfından rağbet görmesi nedeniyle "samuray Zeni" olarak adlandırılmış. Genel olarak Rinzaiekolü, eğitim yöntemlerindeki sertlik ve zorluk ile tanınıyor. Yöntemler farklı da olsa her iki zazen ekolünde de zihinden geçen düşünceler bastırılmayıp akışlarına karışmadan izleniyor. Dikkat, özellikle soluğu izleyerek içinde bulunulan âna yoğunlaştırılır. Bu arada duyu organlarının uyarılmaları engellenmez, gelen uyarı algılanır ve bırakılır.
Zen, özellikle 20. yüzyıl ortalarından itibaren Batı'da bir yaşam tarzı, felsefe olarak yaygınlaşsa da bu Batılı bakış açısının Uzakdoğu'daki Zen Budistlerin çoğu tarafından paylaşılmadığını da belirtmeli.
Tamaşima’daziyaret ettiğim Zen Budizmi manastırları ve tanık olduğum seremoniler içinde görsel anlamda en etkileyici bulduğum dini ritüel ise, Seiryu-ji Tapınağı’nda gerçekleşen Ateş Seremoni’siydi. Her ayın 28’inde ve Tamaşima’da sadece bu tapınakta gerçekleşen seremonide, tapınak rahibi yanındaki davulu bir süre dualar okuyarak çaldıktan sonra Buda heykelinin hemen önündeki geniş alana yerleştirdiği ufak tahta ve odun parçalarını yakmaya başlıyordu. Bir yandan önündeki ufak kaplardan aldığı baharat benzeri bazı tozları ateşe serperek harlarken bir yandan dualarına devam ediyordu. Sonrasında her ayinden sonra olduğu gibi Japonlar için sunumu ve ikramı özel olan yeşil çayiçilerek tapınaktan ayrılınıyor.
Hem Şintoizm hem de Zen Budizmi kural koymayan ve yasakçı olmayan dinler. Karşılaştığım tüm dini festivallerde vehem tapınak hem de mabet ziyaretlerinde bu hoşgörülü din ortamını bir yabancı olarak sürekli hissettim. Sizi hangi ülke veya dinden geldiğinizden ötürü değil sadece ve sadece insan olduğunuz için değerli buluyorlar. Her iki dinden pek çok din adamıyla sıklıkla görüşme şansı buldum, fakat hiçbirinde misyonerce bir yaklaşım görmedim. Beni meraklı bir ziyaretçi olarak gördüklerinden ve ziyaretçilerde kutsal sayıldıklarından çoğu defa büyük bir misafirperverlikle karşılandım.Japon insanı bu saygıyı aslında yaratılan her şeye karşı gösteriyor; insana, başka canlılara, hatta canlı olmayanlara.
Japonya’daki dinlerin bu yasakçı olmayan hoşgörülü tavrı, Batı dünyasında Japonların dinden uzak olduğu yanılsamasına neden olabiliyor.Hâlbuki din Japonya’da günümüzde devletin parçası olmasa da,inançların toplum tarafından ayakta tutulduğunu görüyoruz. Günlük hayatın içinde çok görmeseniz de özellikle doğum, ölüm gibi önemli olaylarda ve özel bayramlarda Japonlar dini ritüellerini büyük bir özenle gerçekleştiriyorlar.
Japonlar iki olgu konusunda belki de pek az toplumda görülebilecek düzeyde bir samimiyet ve dürüstlük sergiliyor:saygı ve sadakat. Her bireyin kendine can veren atalarına gösterdiği saygı ve onları yitirmiş olsalar bile anılarına karşı gösterdikleri sadakatin üzerine kurulu bu yapı, genel ahlaki ve kültürel değerlerin oluşmasında temel görevi üstlenmiş. Japonya’ya yaptığım bu seyahat bana saygı ve sadakatin Japonya'da etkili olan dinler üzerinden varlıklarını güçlü bir şekilde devam ettirdikleri hissini verdi.